Çocukların Ölüm karşısında verdiği duygusal ve fiziksel tepkiler
Anne ve Anne Adayları Hoşgeldiniz :: HAMİLELERE ÖZEL BÖLÜM :: Hamileler Bölümü :: Hamilelikte Beslenme
1 sayfadaki 1 sayfası
Çocukların Ölüm karşısında verdiği duygusal ve fiziksel tepkiler
Hayatımız ve gelişimsel öykümüz içinde düşündüğümüzden daha fazla kayıp ve ayrılık var aslında. Yaşantımızdaki her değişiklikte, her adımda ve her evrede bir şeyler kazanırken bir şeyleri de kaybediyoruz; bir şeyleri seçerken bir şeylerden de vazgeçiyoruz; bir şeylere ‘merhaba’ derken, başka bir şeylere ‘hoşça kal’ diyoruz…
İnsan hayatında önemli yer tutan ‘kayıp’ çok acı, acı olduğu kadar da yaygın bir yaşantıdır. Her ayrılık ve kaybın ardından kendine has bir yas süreci; yani diğer bir deyişle bir geçiş ve uyum süreci vardır ve farklı kayıplar, farklı duygusal tepkiler doğurur… İnsanın yüzyıllardır karşı karşıya geldiği, anlamlandırmaya çalıştığı ‘ölüm’ ise belki de kayıplar içinde en zor olanıdır. İnsanlar ölüm ve yaşamı anlamak için felsefeler üretmiş, inançlar geliştirmiş, böylece ölüm ve ölümün sonrasındaki yas ile başa çıkmaya çalışmıştır. Ancak kayıpların içerisinde en yoğun tepkiye, en uzun ve belki de en sağlıksız yasa neden olan küçük bir çocuğun anne ya da babasını kaybetmesidir. Yapılan araştırmaların sonuçları çocukların ölüm kavramını anlamakta zorluk çektiklerini, anne-babalarının ölümlerini anlamlandıramayıp, sevilmeme, değersiz bulunma ve terk edilme olarak algıladıklarını ve bunun onlar üzerinde uzun dönemli olumsuz etkiler bıraktığını göstermiştir. Araştırmalar ana-babası ile birlikte olan çocuklara göre kayıp yaşamış olan çocukların davranışsal ve duygusal sorunlar taşıdığını; sosyal ilişkilerinin zayıf olduğunu, öz-saygılarının ve okul başarılarının düşük olduğunu göstermiştir.
Yas, herhangi bir yitim, kayıp ve ayrılığa ya da ani bir yaşamsal değişikliğe verilen fiziksel, duygusal, düşünsel ve sosyal reaksiyonların bütünüdür. Dış dünyadaki değişen koşullar ve dinamiklerle, iç dünyamız arasındaki dengeyi tekrar kurmaya yarayan bir çeşit ince ayardır.
Anne babasını kaybetmiş olan çocuklar, anne babasıyla ya da anne babasından herhangi biriyle beraber yaşayan çocuklara göre daha düşük zihinsel beceri göstermektedir ve benlik kavramları daha zayıftır.
Beş yaşından küçük çocuklar ölümün bir son olduğunu anlayamazlar ve bunu ölüm hakkındaki konuşmalarında açıkça ortaya koyarlar. ‘Mezarından kalkması için ona yardım edemez miyiz?’, ‘Kardeşim ne zaman dönecek?’ Onlara göre ölüm geri dönüşü olan bir olaydır, yaşamın tüm işlevlerinin durduğunu kavrayamazlar. ‘Cennette bebeğe sütünü kim verecek?’ ,‘Dedeme biraz limonata götüremez miyiz?’ Küçük çocuklarının ‘Nasıl ısınıyorlar, besleniyorlar mı?’ gibi soruları, ölmüş kişinin fiziksel sağlığıyla ilgilendiklerini göstermektedir. Bu yaşlardaki bir çocuk ölümü herkesin başına gelebilecek evrensel bir olay olarak kavrayamaz. ‘Bebekler de ölür mü?’ vb sorular sorabilirler.
Bu dönemde çocuk ölüme ilişkin soyut açıklamaları anlamakta güçlük çeker. Annesinin cennette olduğu aynı zamanda mezarda gömülü olduğu söylenen dört yaşındaki bir çocuğun kolaylıkla kafası karışır. Çünkü bu yaşlardaki çocuklar çok somut düzeyde düşünürler. Dolayısıyla soyut açıklamalar yapmaktan ya da olayı söylendiği gibi algılayacağından ölü kişinin uyuduğu ya da uzun bir yolculuğa çıktığı şeklinde mistik ve üstü örtük sözler söylemekten kaçınmak daha iyi olur. Ölüm bu şekilde açıklandığında çocuklar anne-babaları uyuduğunda korkuya kapılabilir veya ayrılmalara son derece duyarlı olduklarından biri yolculuğa çıkarken buna şiddetle karşı koyabilirler.
Psikolog
Tuğba Kaplanhan
İnsan hayatında önemli yer tutan ‘kayıp’ çok acı, acı olduğu kadar da yaygın bir yaşantıdır. Her ayrılık ve kaybın ardından kendine has bir yas süreci; yani diğer bir deyişle bir geçiş ve uyum süreci vardır ve farklı kayıplar, farklı duygusal tepkiler doğurur… İnsanın yüzyıllardır karşı karşıya geldiği, anlamlandırmaya çalıştığı ‘ölüm’ ise belki de kayıplar içinde en zor olanıdır. İnsanlar ölüm ve yaşamı anlamak için felsefeler üretmiş, inançlar geliştirmiş, böylece ölüm ve ölümün sonrasındaki yas ile başa çıkmaya çalışmıştır. Ancak kayıpların içerisinde en yoğun tepkiye, en uzun ve belki de en sağlıksız yasa neden olan küçük bir çocuğun anne ya da babasını kaybetmesidir. Yapılan araştırmaların sonuçları çocukların ölüm kavramını anlamakta zorluk çektiklerini, anne-babalarının ölümlerini anlamlandıramayıp, sevilmeme, değersiz bulunma ve terk edilme olarak algıladıklarını ve bunun onlar üzerinde uzun dönemli olumsuz etkiler bıraktığını göstermiştir. Araştırmalar ana-babası ile birlikte olan çocuklara göre kayıp yaşamış olan çocukların davranışsal ve duygusal sorunlar taşıdığını; sosyal ilişkilerinin zayıf olduğunu, öz-saygılarının ve okul başarılarının düşük olduğunu göstermiştir.
Yas, herhangi bir yitim, kayıp ve ayrılığa ya da ani bir yaşamsal değişikliğe verilen fiziksel, duygusal, düşünsel ve sosyal reaksiyonların bütünüdür. Dış dünyadaki değişen koşullar ve dinamiklerle, iç dünyamız arasındaki dengeyi tekrar kurmaya yarayan bir çeşit ince ayardır.
Anne babasını kaybetmiş olan çocuklar, anne babasıyla ya da anne babasından herhangi biriyle beraber yaşayan çocuklara göre daha düşük zihinsel beceri göstermektedir ve benlik kavramları daha zayıftır.
Beş yaşından küçük çocuklar ölümün bir son olduğunu anlayamazlar ve bunu ölüm hakkındaki konuşmalarında açıkça ortaya koyarlar. ‘Mezarından kalkması için ona yardım edemez miyiz?’, ‘Kardeşim ne zaman dönecek?’ Onlara göre ölüm geri dönüşü olan bir olaydır, yaşamın tüm işlevlerinin durduğunu kavrayamazlar. ‘Cennette bebeğe sütünü kim verecek?’ ,‘Dedeme biraz limonata götüremez miyiz?’ Küçük çocuklarının ‘Nasıl ısınıyorlar, besleniyorlar mı?’ gibi soruları, ölmüş kişinin fiziksel sağlığıyla ilgilendiklerini göstermektedir. Bu yaşlardaki bir çocuk ölümü herkesin başına gelebilecek evrensel bir olay olarak kavrayamaz. ‘Bebekler de ölür mü?’ vb sorular sorabilirler.
Bu dönemde çocuk ölüme ilişkin soyut açıklamaları anlamakta güçlük çeker. Annesinin cennette olduğu aynı zamanda mezarda gömülü olduğu söylenen dört yaşındaki bir çocuğun kolaylıkla kafası karışır. Çünkü bu yaşlardaki çocuklar çok somut düzeyde düşünürler. Dolayısıyla soyut açıklamalar yapmaktan ya da olayı söylendiği gibi algılayacağından ölü kişinin uyuduğu ya da uzun bir yolculuğa çıktığı şeklinde mistik ve üstü örtük sözler söylemekten kaçınmak daha iyi olur. Ölüm bu şekilde açıklandığında çocuklar anne-babaları uyuduğunda korkuya kapılabilir veya ayrılmalara son derece duyarlı olduklarından biri yolculuğa çıkarken buna şiddetle karşı koyabilirler.
Psikolog
Tuğba Kaplanhan
Similar topics
» Dogum döneminde duygusal degişimler
» Bebeklerde Fiziksel Gelişim
» prematürelerin fiziksel gelişimi
» FİZİKSEL DEĞİŞİM CİNSEL İSTEĞİ ETKİLER
» Çocukların Beslenmesi
» Bebeklerde Fiziksel Gelişim
» prematürelerin fiziksel gelişimi
» FİZİKSEL DEĞİŞİM CİNSEL İSTEĞİ ETKİLER
» Çocukların Beslenmesi
Anne ve Anne Adayları Hoşgeldiniz :: HAMİLELERE ÖZEL BÖLÜM :: Hamileler Bölümü :: Hamilelikte Beslenme
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz